22 Kasım 2009 Pazar

rulo pasta

Bugün 22 Kasım. Babişin 52. yaş günü. Ne kadar kızsam da, darılsam da o babiş neticede :))

Sürpriz doğum günü pastası yaptım. Normalde doğum günü pastaları yuvarlak olur ama ben rulo pasta denemesi yapmak istedim. Kunnka'nın dediğine göre güzel olmuş. :) Babamı beklemeden yedik birazcık :)) Tarifi çok kolay (bence! :D)

Keki için;
*4 yumurta
*4 y.k şeker
*4 y.k un
*1 paket kabartma tozu
*1 paket vanilin

Hazırlanışı;

Yumurtaların sarılarıyla beyazlarını ayırıp iki ayrı kapta topluyoruz. Sarıların üstüne şekeri ekleyip kremalaşıncaya kadar çırpıyoruz. Beyazlarını da (yani aslında şeffaf kısmı demek oluyor) karıştırıp köpük haline getiriyoruz. sonra köpüğü şekerli sarılara ekliyoruz ve yine karıştırıyoruz. Ayrı bir kapta karıştırdığımız un, kabartma tozu ve vanilini de yumurtalara ekliyoruz. Yağlı kağıt yaydığımız tepsiye döküp kaşıkla yayıyoruz. (Benim karışımla 1.5-2 karış ölçülerinde dikdörtgen tepsi yani standart fırın tepsisi) İnce bir hamur olcak ama telaşa gerek yok kabarıcak :))

170 C derecede önceden ısıttığımız fırına tepsiyi koyuyoruz. Kısa sürede üstü kızarıyor. Başında durmanız iyi olur. Üstü kızarınca fırından çıkarıp çok ince olmayan bir rulo halinde sarıyoruz ve ıslak bir mutfak bezini üstüne serip dinlendiriyoruz.

Ben krema olarak standart kremşanti kullandım. İçine damlaçikolata koydum ve 2 bütün muzu rulo yaparken içine koydum. Muzu dilimlemenize gerek yok zaten servis yaparken dilimleyeceksiniz :)

En üstüne de çikolata sos pişirip döktüm. Ama çikolata sos tam soğumadığı için garip bir şeyler oldu görüldüğü üzere. Çikolata sosun iyice soğumasını beklemeniz tavsiye olunur. :) Pişirenlere şimdiden afiyet olsun.







*Fotoğraf makinası çok iyi değildi yada ışık, bilemiyorum. Fotoğraftan anlayan birileri beni aydınlatsın.

5 damla

5 damladan azı ağlamak değil,
Eğer sevgili hatrına düştüğünde dökülüyorsa gözünden.
5 damladan azı kan değil,
Eğer canından çok değer verdiğin için dökülüyorsa bedeninden.
5 damladan azı ter değil,
Eğer uğruna en çok yanılacak için dökülüyorsa teninden.
5 damladan azı can değil,
Yudum yudum içmedikçe sevgiliyi,
Can suyu misali...
Ve insana yeter aşık olabilmek için,
1 damladan fazlası hep.
Her soruda bir damla
Aslında aşkın nedeni, niçini yok...


H.K.Ş
27.09.09
Tuzla/İstanbul

*Benim herşeyi bırakıp gitmeye cesaretim var, BİZ'e yetecek kadar.

BİR NEZAKET MESELESİ

İnsan hayatı ilerledikçe zorlaşıyor, hayattaki herşey gibi. Çocukluklar, yaramazlıklar, şaklabanlıklar o kadar mazur görülmüyor artık. Hem çocuk değiliz sahiden de... Ama insan birden büyüyemiyor işte. Dün çocukken bugün yetişkin olamıyor. Gençlik denilen, insan hayatının hem en berbat hem en parlak dönemi olabilecek zaman dilimini yaşamak zorunda...

Eğer ebeveynler gencin genç olduğunu kabul edebiliyorlarsa ne ala, rengarenk bir dönemin işareti. Fakat ebeveyn gençliğini yaşayamamışsa hatta, bir zamanlar genç olduğunu hiç fark etmemişse, fark etme imkanı bulamamışsa yandı gülüm keten helva...

Uzun bir süredir bir meselemiz var babamla. Bir nezaket kursuna ihtiyacım olduğunu, çok erkeksi tavırlar sergilediğimi ve höt-höt davrandığımı söylüyor. Doğrudur, kibarlığımla ve nezaketimle meşhur değilim ama babamda bir Osmanlı beyefendisi olmadığının farkında değil. Etrafımdaki rol modeller, okul hayatı, dönemin getirileri ve daha birçok şey insanı cinsiyetsiz bir kişiliğe zorluyor. Peki, doğru olan ne? Kibar, hanım hanımcık, akıllı, uslu ve becerikli bir kız olmak mmı? Belki de... Yapabilir miyim? Hayır. Kişilik meselesi. Hepsini başarsam da akıllı uslu olmayacağım hiçbir zaman. Çünkü annemin dediği gibi, yaramaz bir kızdım ve hep yaramaz kalacağım! Aklı bir karış havada ve uçarı!

Becerikli olabilirim ki oldum bile bence. (Ne mütevazilik ama!)
Hanım hanımcık? Ehh, taç giyen başın sonu bu zaten, elim mahkum. :)
Kibar? Zor iş. Dobra olmakla kibar olmak neredeyse taban tabana zıt. Her şeyi olduğu gibi söyleyebiliyorsam neden dolandırmaya uğraşayım ki? Yine de hayat yolunda piştikçe o da olur diye tahmin ediyorum.

Benim asıl merak ettiğim, benim nezaket dereceme bu denli takılan pederimin bunu bana söylerken ki kabalığını fark edip etmediği ve düzelip düzelmeyeceği sorusu. Derler ya; insan insanın aynasıdır. Gerçekten öyle. İnsan kendini nasıl görüyorsa karşısındakini de öyle görüyor demek...


H.K.Ş
22.09.09

güneşsizlik

Hani korku filmlerinde olur ya. Kutuplarda güneşsiz 1 hafta ya da 1 ay geçirilecektir. Kesin vampirler, kurtadamlar, türlü ucubeler sarar ortalığı. Ben kutuplarda güneşsiz aylarda geçen bir romantik komedi yada dram filmi bilmiyorum. Hepsi sıkıntı, korku, gerilim...

Demek güneşin terk-i diyar etmesi insanları huzursuz ediyor. Peki, sizin güneşiniz hiç sizi terketti mi? O soğuğu, korkuyu, hüznü, o tarifsiz yakıcılığı, iç sıkıntısını, mutsuzluğu hiç hissettiniz mi? Hiç çaresiz kaldığınızı ve güneşin bir daha doğmayacakmışçasına battığını düşündünüz mü? Ufuk çizgisindeki son kırıntısını aklınızda tutup günlerinizi o ışığa tutunarak geçirdiniz mi?

Emin olun filmlerdekinden daha korkunç insanın güneşini kaybedip o gece yaratıklarıyla başbaşa kalması. Hele ki o güneşin doğmasından önce hep karanlıklarda yaşadıysa insan...

O güneş onun can suyu, yaşama sebebi, ilhamı, aşkı... Onu kaybedince ne yapacağını nasıl da şaşırıyor insan...


H.K.Ş
21. 09.09
Umuttepe/Kocaeli

10 Kasım 2009 Salı

mesafe

Kendimle arama mesafe koyduğum günlerden sonra, Merhaba Hayat! Geri döndüm. Parçalandım ama yok olmadım. Şimdi en öncelerden beri eksik kalan parçaları da toparlayıp daha önce hiç olmadığım kadar bütün olmak için yoldayım. Farkettim ki sen geride kalanları beklemez, oyalananları hiç sevmezmişsin. Artık ben de beklemiyorum. Sevmemek ise, elimde değil...