12 Eylül 2010 Pazar

12 Eylül

Allahım teşekkürler...

Tamam, tamam. Sanılmasın ki, basketbola bir ilgim var, alakam hidodan öteye geçmez ama milli maç olunca işin rengi değişiyor. Bu akşam 21:30 da NTV canlı yayında Türkiye-Amerika final maçını verecek.

Günün bi diğer önemli haberi ise referandum sonuçlarının açıklanması olacak. Son günlerde evet-hayır tartışmalarıyla birbirine düşen arkadaşlar, kardeşler, aileler her sayı yaptığımızda birbirlerine sarılıp çığlık atacaklar yarın akşam vee sayı yediğimizde de birbirlerine bakarak "aaaaaa!" çekecekler.

Şahsım adına konuşuyorum. %60 üzeri evet çıkarsa, bir de kupayı alırsak, 12 Eylül milli bayram ilan edilsin derim. Hem ironik oluyor böyle.. :)

11 Eylül 2010 Cumartesi

güya bayram ya

yaaar bana bi eğlence medeeeet!

yahu! ben yanlış mı biliyorum yoksa bayramlar tatil, eğlence ve sosyalleşme zamanı değil mi? neden benim ellerim su topladı peki?



tahmin yaptıysanız muhtemelen doğru, evet bugün evde yine çalışma vardı. fakat bu sefer çalışmamız ağır ve eziyetli değil, sinsiydi.

sinsi iş nasıl olur?
biri 10 biri 8 yaşında iki kardeşim var. bu insan yavrularının bir yaşam alanı var ki biz buna çocuk odası diyoruz ve bilinir ki mütemadiyen dağınık olur bu mekanlar. bugün çocukların kütüphanesini temizleyip düzenleme ve okudukları kitapları doğuya göndermek için kolileme işi vardı. yalnıız çocuk kütüphanesi deyip geçmeyin, benim 7 yaşımdan kalan kitaplarım bile gıcır gıcır duruyor hala. haliyle biraz zor bir iş oldu. sonra kalemleri de açalım hepsi düzenli olsun dedik vee bu noktada hain kalemtraşın ihanetine uğradık. çünkü ben yıllardır kalemtraşla kalem açmamışım. 50-60 kalemi 5 dk.da açmaya çalışınca el su topladı. çok sinir bozucu.

bir de bugün geçenki tahinli cevizli çöreğin sahicisini yaptım. evde yufka yoktu, çıkıp almaya da üşendim. mayalı hamurdan yaptım çörekleri. tarif biraz uydurmasyon oldu, birkaç kez deneyip oturtmam lazım.

dün 3 kuzen 2 de bizim çocuklar eder 5 çocuk bi de biz 3 büyük sinemaya oyuncak hikayesi 3'e gittik. hala aynı müzik. "dostuuunum ben senin la la la" :) çok şekerdi. :)



bu aralar elimde bir kitap yok. eğlenceli fakat gereksiz romanlar serisinden "judith mcnaught - sana ihtiyacım var" ve sıkıcı ama gerekli kitaplardan "victor terras - dostoyevski'yi okumak" sırada bekleyenler.

10 Eylül 2010 Cuma

bana bak çocuk!

İçimdeki çocuk hep kovuyor beni. "Defol git hayatımdan, mahvettiğin yetmedi mi?!" diyor. Susturuyorum onu. Yöntemler geliştirdim, sesini kesmek için. Hunharca kahkaha attığımda, rezil bir küfür savurduğumda sıvışıp gidiyor.

Densizin teki yahu bu çocuk. "Kimden kimi kovuyorsun arkadaş?" diye sormak istiyorum, ne zaman cümleye başlasam kalbimi ellerinin arasına alıyor, bir ağırlık çöküyor üstüme, nefes alamıyorum... Kalbimin olduğuna şaşırıyorum bazı bazı...

"Sen! Bensiz bir hiçsin! Ben sensizken şüphesiz daha iyiydim! Defol git bu bedenden!" diyor. Görülen o ki gidemiyorum. Kalamıyorum da... Hiçliğe asılı boş bir tuval gibiyim bu bedenin içinde. Bir türlü yerleşemiyorum. Yersizleşiyorum...

Biz bir ünlemsek, ben o ünlemin noktası kadar hakikiyim ve ortadayım, senin gözüne batıyorum. Beni, o noktada bırak ve kaybol ortalıklardan. Tedavülden kalksın ünlemler. Noktasal hayatlar yaşayalım. Keyifler de, acılar da ancak nokta izleri bırakabilsin yüreğimde, kulaklarıma haykırmasınlar avaz avaz...

Bana bak çocuk! Gelemem ben öyle gözyaşlarına. Kalbin kırılır sonra. Bayram sabahı deyip , gelme işte elimi öpmeye. Huysuz teyzeler gibi kaşlarım çatık, bastonumu sallıyorum ben, kapıma gelen çocuklara...

H.K.Ş
09.09.10

3 Eylül 2010 Cuma

kıtır şeftali



bu aralar aldım gazı gidiyorum, bakalım nereye kadar :)

orjinal adı şeftalili crumble olmasına rağmen, cenk bey bunu şeftalili kıtır olarak türkçeleştirmiş, iyide yapmış, gerçekten de kıtır kıtır şeftali...

bu yaz ne zaman hem sulu hem sert, hem tatlı hem kokulu bir şeftali yesem aklıma kışın ebruyla şeftali aşermelerimiz geldi. :) kışın ortası, ve biz yaz gelsede şöööyle bir şeftali yesek, şeftalili tatlılar yapsak diye saatlerimizi konuşarak geçirmiştik bir gün. şimdi bu tatlıyı yapıyorum ama ebru yok. insanın canı yanmıyor değil...

bu tarifin sebebi bugün tatlı krizine girmem değil. annem yap falan da demedi. şeftalileri değerlendirmek gibi bir amacımda yoktu. ama bugün gençlik kollarındaki iftar sonrası toplantısına bir tatlılar kraliçesi olarak gitmeye karar verdim. dolayısıyla bu crumble yaptığım tek şey değil bugün.

tarif çok basit. ölçüler üstünde oynanabilir. bu tarifin tek sıkıntısı, pişerken bütün mutfağınıza tereyağ kokuları yayıyor olması. benim için harika ama tereyağ kokusu sevmeyenlerin denemesini tavsiye etmiyorum. birde öyle harika şeftali kokusu mükemmel bir şeftali lezzeti beklemeyin. çünküü şeftalilerin pişmekten canı çıkıyor, kokusu ve sertliği kayboluyor, tadı baki kalıyor sadece.

tarif Kate Zuckerman'ın "The Sweet Life: Desserts From Chanterelle" adlı kitabından uyarlanmıştır.

üst kıtırı için:

* 1+1/4 su bardağı un
* 1 su bardağı şeker
* 125 gr. tereyağ
* bir fiske tuz

un, şeker ve tuzu bir kapta karıştırıyoruz. tereyağını tavla zarı misali küp küp kesip bu karışımın içine atıyoruz. fazla mıncıklamayın tereyağın erimemesi, karışımın hamurlaşmaması gerekiyor, sonra kaşık yardımıyla biraz un karışımını tereyağına yedirdikten sonra hop mutfak robotuna alıp bütün unu içine alana kadar rondoluyoruz. ama yine dikkat karışım hamurlaşmasın. sonunda çıkartıp diğer kabımıza geri alıyoruz ve elimizle ufalayarak birleşen yerlerini dağıtıyoruz. iri kum tanecikleri gibi görünen bir karışım elde ediyoruz.



meyveli kısım:

* 4 büyük boy şeftali (6 küçük boy şeftaliye tekabül eder.)
* 1/2 su bardağı şeker
* 6-7 adet karanfil tohumu
* 2 su bardağı su

2 su bardağı suyu yayvan bir kapta kaynatıp, şeker ve karanfilleri ekler, şeker eriyene kadar karıştırırız. soyup çekirdeklerini çıkardığımız şeftalileri bu suyun içine yerleştirir ve 10 dk. kaynatırız. buzlu su hazırladığımız bir tepsinin içine oturtup ani soğuma sağlar ve şeftalilerimizi çıkartıp keser sonra tenceredeki karışıma tekrar koyar ve 15-20 dk da öyle bekleriz. ananemin söyleyişiyle "özleşmesi" için. şeker ve karanfil tadı bu sırada şeftalilerimize iyice siner.





sonra şeftalileri çıkartıp bir fırın tepsisinin altına yerleştiririz. üstüne de 2 kaşık karanfilli şekerli karışımdan gezdirip, unlu kısmı üstüne "serpiştiririz". üstüne bastırmak yada düzenli bir şekilde yerleştirmek değil tam olarak serpiştirme yapıyoruz. 190 derecede önceden ısıttığımız fırınımızda 35 dk. pişiririz. fırından çıktıktan sonra 20 dk. kadar dinlendirilip yenilmesi tavsiye olunuur. :))





2 Eylül 2010 Perşembe

tahinli cevizli çörek



hikayesi olan bir yemekle karşınızdayım yine bugün :) eylülün ilk gününde yağmurla hoşladık sonbaharın gelişini. iliklerime kadar dondum. evde patiklerle geziyorum iyi mi? :)

dün, yani 31 ağustos günü, gayet nemli ve sıcak bir hava vardı izmitte. izmite sebebi ziyaretim ise eda ve betül'ü özlememdi. birlikte real'in ortasında betül'ün mısırcısının yanında bütün real çalışanlarıyla iftar yaptık. karaca porselenden sibel abla ve arkadaşları, mısırcının sahibi volkan bey ve kölesi betül. betülün gönüllü kölesi oğuzhan, eda, ben ve seyit. :) adını bilmediğim birkaç kişi daha vardı.

ardındaaan eve geçtik ve eda'nın iddialarına göre çok uykusu vardı gider gitmez uyuycaktık. evvet, doğru tahmin. uyuduğumuzda saat 3:30'u geçmişti. :) buraya kadar herşey normal pek tabii ama sabah işe giderken edanın beni kaldıramaması ve benim evde kalmam, ardından saat başı uyanıp ne diycem ben ayşe teyzeye, kızınızı işe gönderdim ben evde yattım mı desem ne desem diye düşünüp taşınırken aslında doğru düzgün uyuyamamam. sadece bir ara nasıl daldıysam rüya gördüm. rüyamda da ayşe teyze gelmiş yatağı çekmiş süpürge yapmış yerleri silmiş ve bunlar olurken de ben uyanmamışım. sonra kalkıp bakmışım etmişim, çok utanıyorum falan. ööööyle karışık bişeydi işte. :))

saat 12:30'a gelirken uyandım. mutfağa inmekten korkuyorum. ayşe teyze evde olduğumu bilmiyosa birden beni görünce korkar mı diye. :) eninde sonunda biraz gürültü yaparak merdivenlerden inmeye karar verdim. :) aşağı indiğimde günaydın kızımlarla karşılandım, ne istersin, ikramlar falan :) eda sağolsun kadıncağızı tembihle sen mesaj atıp. ayıp! çok ayıp eda! utandım, yerin dibine geçtim, o sırada ayşe teyze yufkayla ne yapsam diye düşünüyordu ve tahinli cevizli çörekte karar kıldı. aslında adı böyle değil, adını bilmiyorum ama en uygunu böyle olurdu heralde. :) sonraa bana anlataraktan, böyle bir yemek programı sunarcasına çöreği hazırlamaya başladı. tarifi hemen zihnime kaydettim vee eve gelir gelmez yaptım tabiki. :) tadı da görüntüsü de enfes. iyi ki varsın ayşe teyzecim. :)



Malzemeler: (6 kişilik)

* 3 adet yufka
* 1 su bardağı tahin
* 2 yumurta
* 1,5 su bardağı süt
* 2 su bardağı dövülmüş ceviz
* toz şeker
* bal veya pekmez

-şimdiiii bu yufkaları ortadan ikiye böldüğümüz için, 3 adet yufkadan 6 tane çörek çıkıyor. o yüzden kaç tane çörek istiyorsanız yufka sayısınıda yarısı kadar ayarlayın.

-tahin, yumurta ve sütü çırpın. (ayşe teyzenin orjinal tarifinde yumurta ve süt yok, benim uydurmasyonum oldu ama güzel de oldu)

-ortadan ikiye ayırdığınız yufkaya yumurta fırçasıyla bu karışımdan sürüp, üstüne yarım avuç tozşekeri gezdirerek serpin, dövülmüş cevizden de bir miktar gezdirdin. sonra gül böreği yapar gibi, yufkayı sarıp döndürerek toplayın..



işte bu kadar! :)) tepsi yağlanıp, çörekler yerleştirilecek, üstleri aynı karışımla ıslatılıp 200 derecede 30 dk pişirilecek. yerken bal veya tahinin kardeşi pekmezle tatlandırabilirsiniz, çünkü sadeyken nötr bir tadı oluyor ama cevizi sevmeyen ben bayıldım öyle güzel. :) afiyet olsuuun. :)

ayşe teyzenin çilesi bununla bitmedi tabi. :) yağmur başlayınca beni kandıra sapağına kadar şemsiyeyle bıraktı, çünkü ben şemsiyeyi almayı kabul etmemiştim, kadına ayrıca bir iş daha çıkarttım ve yinede ıslanarak otobüse bindim. o ıslak kıyafetlerle yapılan yolculukta nasıl işlediyse soğuk, hala kanımdan çıkmadı. kışı erken getirdik vesselaaaam..