12 Temmuz 2011 Salı

tatil!



genellikle insanlar dinlenmek için tatile çıkar bende tam tersi :) ama olsun eğlenmek olaydaki mühim nokta. :)
saroz körfezinde büyükevren köyü ve tes-iş sitesini geçince boş bir kumsal var. aslında girilmesi yasak bölge ama biz tabiki yasak dinlemeyen bir aileyiz :) deniz pırıl pırıl, kumsal alabildiğine bomboş, tam bir huzur mekanı. ama her güzel şeyin bir arızası vardır elbette. gittiğimiz noktada teknoloji adına kullanabildiğimiz araçlar el fenerleri ve otomobillerin ötesine geçmiyor. hatta yasak bölgeden geçerken kum bataklıklarına saplandıysa otomobillerimiz bile işe yaramaz hale geliyor.
saroz körfezinde kamp yaptığımız sürece her türlü böcük ve korkunç canlı bizim için gayet doğal arkadaşlar haline gelebiliyor. mesela kumların üstüne serdiğimz sofrada bir kara fatmanın gezinmesi gayet doğal. çadırın içinde elim kadar bir çekirge bulmam sadece can sıkıcı olarak nitelendirilebilir daha fazlası değil. böyle bir aldırmazlık adamsendecilik hakim tatile :)
günün nasıl geçtiğini değerlendirirsek;
  • sabaha karşı 3 gibi yola çıkılıp güneşin doğumuyla birlikte kamp alanına varılır. güneş kremleri sürülüp tente ve çadırlar kurulur. 1 cümlede özetlensede uyarmalıyım güneş altında 3 saat süren bir uğraş.
  • içine buz kalıpları doldurulmuş buzluk çantalarda getirilen kahvaltılıklar çıkarılıp kahvaltı yapılır. tabi her an esen rüzgarla çayınızın içine bir çöp düşmesi peynirinizin kuma bulanmasını sorun etmeyeceksiniz. ilerleyen günlerde buzlar çözüldüğü için malzemeler bozulabilir yada hoşaf olabilir ama yemek zorundasınız kaçarı yok.
  • gün içersinde çadırlara girmek hayatınızın hatası olabilir çünkü sera etkisinden dolayı dışardakinin 3 katı sıcak ve nemli bir ortam oluşuyor ama bazen mecbur kalırsınız. haşemaları ortalık yerde giyemediğimizden kelli su gibi terleyerek kıyafetlerimizi değiştirir serin sulara bırakırız kendimizi. işte önceki maddelerde anlattığım ve daha sonra anlatacağım bütün eziyetlere katlanabilmemizin yegane sebebi o berrak suda geçen birkaç saat. şarkısı tıktık.
  • saat 12'de deniz saati biter. tentenin altına sığınıp öğle yemeği yenir. isteyen şekerleme yapar, isteyen board oyunlarıyla oyalanır, isteyen kitap okur. günün muhtemelen en eğlenceli zaman dilimi o tentenin altında geçen öğle saatleridir.
  • saat 4 gibi büyükler 5'te çocuklar tekrar denize girip 7'ye kadar denizde kalır. anneler biraz erken çıkıp yemek hazırlar. çocuklar denizden çıkınca ateş yakmak için odun toplar. babalar mangalı yakar. yemek acilen yenmeli ve herkes çadırlarını ilaçlayıp üstüne başına sinek kovucu spreyleri sürmeli çünkü saroz'da sinekler eşşek kadar ve ısırdıklarında 3 ay geçmeyen yaralara sebep oluyorlar.
  • sinek saati yaklaşınca büyük bir ateş yakılır. ateşin dumanı sinekleri kaçırırken bizede ışık sağlar. medeniyetten neredeyse tamamen uzak olduğumuz için ışık kaynakları el fenerleri, otomobil farları(ki akü probleminden dolayı kullanamıyoruz), yaktığımız ateş ve yıldızlar.
  • ateş etrafında sıralanıp konuşurken çekirdek çitlemek, mısır közlemek, amerikan özentisi marşmelov karamelize etme deneyleri, termostan çay içmek, anlatılan anılar, hayaller... saroz'a gidip bütün o sefaleti çekmemizin nedeni belkide o samimiyeti hiçbir yerde yakalayamıyor oluşumuz. babalar, anneler, gençler, çocuklar... herkesin aynı dili konuştuğu saatler. gündelik hayatta pek mümkün değil ha? izlenilen diziler bile farklıyken konuşma dilinin aynı olmasını beklemek aymazlık olur...
  • ateş söndükten sonra asıl sürpriz ortaya çıkıyor. hiçbir ışık kaynağı kalmadığında yıldızların nasıl belirgin ve çok olduğuna inanamazsınız. şehirde asla göremeyeceğiniz bir güzellik. tenteyi yere indirip üstünde sırtüstü yatıp dalga seslerinden ve ağustosböceklerinden başka hiçbir ses olmaksızın üstüne düşecekmişçesine yakın duran yıldızları izlemek. babaların ve çocukların yıldızları teleskopla izlemek için yaptığı pek sonuç vermeyen deneyler. bizse gençler ve anneler olarak anın büyüleyiciliğine ve romantizme kapılmayı tercih ediyoruz sanırım. :)
  • tabi şu epik anlatımın üstüne şuan söyleyeceğim şey hiç gitmeyecek biliyorum ama gerçek şu ki insanız ve yemek yemek, uyumak gibi tuvalete gitmeye de ihtiyaç duyuyoruz. muhtemelen sarozdayken yaşadığımız en ekstrem problem de bu. 4 bir yanı açık bir alanda küçük bir çukur yada çalı bulup işini görmek epey zorlayıcı. bazılarımız 3 gün boyunca hiç tuvalete gitmemeyi tercih ediyor bazılarımız ise özellikle çocuklar mehtap manzaralı kumsalda sıraya dizilip açıkhava tuvaleti tandansı yakalıyorlar. evet iğrenç ama ihtiyaç ihtiyaçtır :D
  • saat ilerledikçe herkes yavaş yavaş çadırlarına çekiliyor. uyurken çadırın altından geçen böcekleri duyabilir, yılanların kıvrılışını hissedebilirsiniz. bir çakal, tilki yada kurt yemek kokusuna gelip kampı alt üst edebilr. ama daha kötüsü kötü niyetli birilerinin gelmesi olur. her ihtimale karşı babalar nöbetleşe devriye gezer sabaha kadar.
  • rüzgar çadırı üstünüze yatırabilir bacaklarınızı çadır direklerine dayayıp uyumaya devam edersiniz. yağmur yağabilir, ıslanarak uyumaya devam edersiniz. tuvaletiniz gelebilir ki uyku sersemliğiyle ve yalnız başına o karanlıkta çadırdan çıkmak gerçekten korkunç. içerde kalan sinekler uykuyu haram edebilir. sert zemin üstünde yatmaktan korkunç sırt ve bel ağrılarına sahip olursunuz ama sabah meltemiyle ve dalga sesleriyle uyanıp parlak güneş altında kumsal ve denizi görmek hepsine değerdir.
sonuç olarak sarozda tatil yapmak; rahatlık ve temizlik kelimelerinin ifade ettiği herşeyin aksidir ama bütün dünyada bana en çok huzur veren ve beni en çok tatmin eden tatildir. insanlığın yozlaşmışlığı ve teknolojiden uzak geçirilen her andan deli gibi mutlu oluyorum. turkcell'in bile çekmediği bir yerde tatil yapmış olmaktan gurur duyuyorum :)







11 yorum:

  1. yazı iyi hoşta kendi çapında..4. foto sert bi gerçeği koymuşş ortaya..

    YanıtlaSil
  2. ataerkil toplumsal düzenin dini inanç üzerinden nemalanması ve dini inanç sistemi üzerine etkisi....gerçeğii...

    YanıtlaSil
  3. vuuuu çok afilli ama biz sadece ailece scrabble oynuyoduk :D

    YanıtlaSil
  4. :D...scrabble'nız bile ataerkil o zamann..:)

    YanıtlaSil
  5. zavallı ailemiz ne kadar anaerkil olsada hep ataerkil olarak yaftalanmaya devam edicek. işin güzel yanı şu ki, umrumuzda değil! :))

    YanıtlaSil
  6. 7. Foto

    En acı gerçek maalesef.. Yakışıksız.. Muhtemelen umurunda da olmayacak..

    YanıtlaSil
  7. yakışıksız'ın tanımını yapın bana

    YanıtlaSil
  8. çok açık bir tanım oldu gerçektende... o fotoğrafta yakışıksız olan nedir onu söyleyi bari. becerebilirseniz...

    YanıtlaSil
  9. O kadar becerikli değilim maalesef.. Elimden bu kadar geliyor.. Şöyle bir baktım da blogunuza becerebileceğimi de sanmıyorum..

    YanıtlaSil