24 Şubat 2013 Pazar

limonlu bahçe

Bugün muhteşem bir hava vardı ve ben yeni bir yer keşfettim. Çok tatlı bir mekândı, anlatmadan duramayacağım. Hem böylece yazmam gereken bir başka yazıyı ertelemek için bahanem de olmuş oluyor.

Yine günlerden bir pazar günü ve ben avare avare İstiklal'de dolanıyor iken her zaman gittiğim kafenin tıka basa dolu olması sonucu yeni bir yer arayışına çıktım. Aslında Boğaz manzarası olan bir mekana gitmek istiyordum ama Galatasaray Lisesi'nin yanından Karaköy'e inen sokaklardan birinde Limonlu Bahçe diye bir tabela gördüm ve artık oraya girmek bana farz olmuştu.

Giriş kısmı çok tuhaf, sanki yanlış bir yere gelmişsiniz izlenimi veriyor, yok burası değildir canım diyorsunuz, ama vazgeçmeyin o koridorlardan arka bahçeye çıkın. Şehrin ortasında bir sayfiye yeri, ciddiyim. Dekoru hoş, daha çok ahşap malzeme kullanılmış. Her yerden yeşillik fışkırıyor ama öyle saksıda yeşillik gibi değil. Cidden bahçeye çıkmış hissediyorsunuz. Zaten kapalı olan kısmın içinden de bir ağaç geçiyor.

Yine tuvalette de kocamaaaaan bir ağacın gövdesine yaslanabilirsiniz bir yandan hacet giderirken, temiz miydi diye sorarsan; genel olarak temiz fekat elit insanlarımız hala klozet kapağını kaldırmayı öğrenememiş. Bir de kadın erkek aynı tuvalet, kötü. Hoş, oraları geçeli çook oldu dimi?

Garsonlar süper. Laubali olmadan samimi, saygılı. Öyle dakikada bir başına gelip rahatsız etmiyorlar ama artık alıştığımız garson tarafından görülememe sıkıntısı da yok. Müşterilerin geneli kalburüstü. Hatta ben kendimi köylü gibi hissettim biraz ve balığı çatalla yedim ama hiç kılçık yoktu, o yüzden ayıklama derdi de yoktu.

En önemlisi, lezzet noktasına gelirsek; iyi malzemeyle, hijyen koşullarına uygun ve özenilerek hazırlanılmış bir yemeğin kötü olma ihtimali yok. Ben kağıtta levrek yedim ve çok beğendim. Tabi kedicikler etrafımda toplanıp acıklı gözlerle bana bakarak hani bize dediler ama umursamadım, hunharca yedim. Normalde bir parça verirdim ama yerler o kadar temizdi ki balığın yağı leke bırakır diye korktum, o yüzden veremedim.

İkinci önemli unsur olarak fiyatlara gelirsek, öyle über pahalı değil ama kesinlikle ucuz da değil. Yani bir çay 4 lira bir çorba 10 lira, dolayısıyla bir çay çorba içerseniz 14 lira verip çıkıyorsunuz. Makarna ve salatalar da 13 ila 30 lira arasında değişiyor. En pahalı yemek kuzu incik; 45 lira. (yuh! evet, bence de yuh). Levrek de 26 TL. Çok azcık içim acıdı ama az. Ağır buğur misafir götürülür ancak, öyle bir yer.

Sonuç olarak hizmetten memnun kaldım ama her gün gelir misin dersen sevgili okuyucu, gelmem. Çünkü ben bir oturmaya bir demlik çay içen insanım. Aşağı yukarı 8 bardak desek, sırf çaya 32 lira veremem. Ama öyle arada kendimi şımartmak için gelirim, güzel bir yer. Siz de benim gibiyseniz mahalledeki kahveyi tercih edin, orada çaylar 50 kuruş, birini bitirmeden diğerini isteyebilirsiniz.

Şimdi biraz kötü bitiyor gibi oldu yazı, fiyatlardan falan bahsedince ama fotoğrafını koyuyorum, neden gidilmesi gereken bir yer olduğunu ben değil o anlatsın size.




4 yorum:

  1. Merak ettim doğrusu kriterlerime uyarsa bir uğrarım çaylarını içerim (:

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. maalesef uymuyor sanırım :/

      Sil
    2. O zaman sizin mekanınızı bekleyelim gitmek için.buradan daha âlâ olur bence :D

      Sil
    3. ay bizim kriterlerimize uyuyosa biz gelelim

      Sil