23 Mart 2013 Cumartesi

Kuzguncuk'ta keşifler keşifler

Bu aralar çok pis bir alışkanlık oluştu bende. Evde yazamıyorummm!! Yani her şey mükemmeldi bu sabah mesela. En rahat eşofmanımı giymişim, taze adaçayını mis gibi demlemişim. Ayaklarım sıcak, sırtımda hırkam fln. Her şey benim rahatça yazımı yazmam için hazırlanmış gibi. Lakin gel gör ki yazamıyorum. Odaklanma konusunda çok ciddi sıkıntı yaşıyorum ve tam bunu noktada "God created cafes!". İnsan ve müzik uğultusundan geçilmeyen kafe ortamlarında ise gayet muntazam odaklanıp, hızlı hızlı yazabiliyorum. Bu nasıl iş şimdi? Baktım olacak gibi değil, hazırlandım çıktım. İcadiye'den Kuzguncuk'a 20 dakikada yürüyerek indim. Bu kadar yakın olduğunu hiç fark etmemiştim. 40 dakika fln yürürüm herhalde diyerek çıkmıştım evden. Sürpriz oldu, hoş oldu. 

Yolda inerken solda, çıkarken sağda bir kilise var. Boş zamanda inceleneceklere ekledim. Bir de sahaf mezatı keşfettim. Kuzguncuk Sahaf'ta Cumartesi günleri saat 14:00 ila 18:00 arası kitap mezatı varmış. Ben saatini kaçırmışım ama bir daha ki sefere kesin uğramalık. Bu arada Fatih Kırmasti'de Yeni Kitapevi'nde aynı şekilde bir mezat var. Pazartesi Perşembe günleri 17:00 ila 20:30 arası. İlgililerin bilgisine. El yazması kitaplar 3-5 liraya satılıyor, açık arttırma işi.

Sonraa Pita Kuzguncuk'u gördüm. Bu fotoğrafı ben çekmedim. Bu siteden aldım. Çok şükür hala fotoğraf işine bulaşmadım. Kesinlikle benim yazabileceğimden daha iyi bir tanıtım yazısı olmuş. Geleneksel mekan tanıtma rutini olarak fiyat listesinde gözüme çarpanları söyleyeyim. En pahalı yemek zeytinyağlı enginar 8 lira. 4 çeşit zeytinyağlının olduğu tabak 14 lira. Hani hep hayıflanırsınız, her yer kebapçı, lahmacuncu, hiç mi sağlıklı bir şey yiyemeyeceğiz biz diye, var işte. Ama teee Kuzguncuk'ta :) Çay 2,5 lira. Emek harcanmış bir yer. Buram buram hissediliyor. Karnım aç değildi o yüzden tatlı yedim :D Elmalı crumble. Fena değildi. Üstüne o muhallebiyi dökmeseler daha hoş olurmuş. Hatırlarsanız zamanında ben de bir crumble yapmış idim, şeftalili. Yani benimki daha iyiydi desem yalan olmaz. Ama ben aşırı güzel yapmıştım o yüzden bunu bir ölçü kabul etmeyin. 



Tabi Pita akşam 8'de kapandığı için Sitare'ye geçtim. Orası da güzel, sakin kafa dinlemelik bir yer.


Bu fotoğrafı da şu siteden aldım. İnsanlar güzel güzel yazmış, fotoğraflamış, okuyun bakeyim :) Ekleme yapacak olursam, fiyatlar orta karar. Bir çay 2,5  Americano 6 lira. Karnım çok tok olduğu ve tatlıyı da Pita'da yediğim için lezzeti hakkında bir şey söyleyemiyorum ancak menüde en pahalı kalem dana biftek 25 lira, bir de kahvaltı tabağı 25 lira ki bence fazla. Açık büfe olsa neyse diycem. Gerçi kahvaltı tabağına sınırsız çayı da dahil etmişler. O noktada affettim hadi. 

Böyle böyle deeeerken ben tam yazımı yazacaktım ki erkek kardeşim beni almaya geldi ve yazamadım. Sonuç olarak günümüze şöyle bir baktığımızda kafe kafe sürtmüşüm fakat elde var sıfır. Aferin kübra, otur, sıfır. (Bu cümle hayatımın özeti olabilir. Hatta dur, ben bunu twitter'a da yazarım)

Son olarak bu yazı yazma işine açıklık getirmek istiyorum. Pek saygıdeğer 34 okuyucum ve bilemediğim anonim arkadaşlar, bu blog gevezelik etme yerim olup, yazı yazdığım fakat adresini bir sır gibi sakladığım başka bir blog daha var. İnşallah zamanı gelince halka da arz edeceğizdir. Selametle...

pis mikrobun teki olabilirim ama takıntılarım var


Genel olarak öyle çok temiz bir insan sayılmam, hatta çoğu insana göre pasaklı bile sayılabilirim. Anneme göre aşırı pisim. Mesela dışarıda çantamı yere koyup sonra eve geldiğimde yatağımın üstüne atabilirim, o derece. Hatta bir ara bir çantam vardı, çok ağır olduğunda direk arkamdan sürükleyerek taşıyodum. Arkadaşlarım isim bile takmıştı. “Sürüngen”. Çok da sağlam bir çantaydı, peşim sıra sürüklendi epey uzun bi süre ama aşınma emaresi bile göstermedi.

Neyse, sonuç olarak temizlik hastası olarak bilinen bi insan değilim ama bazı takıntılarım var aşamadığım. Mesela evde ayakkabıyla dolaşılması. Bu temizlik durumundan değil de ayakkabılardan hazzetmemem ve yaz kış çıplak ayak dolaşmamla da alakalı olabilir ama geçen gün bi arkadaşımın evine gittim (ayakkabıyla gezilen evlerden) I-ıh sevmiyorum. Kesinlikle çok rahatsız bir şey. Benimla değilsin “ayakkabıyla dolaşılan ev”

Bir de mutfak konusunda çok pis bir hassasiyetim var. Tezgahların üstünde en ufak bir damla dahi olmasın istiyorum. Ocak hep bal dök yala derecesinde temiz olmalı. Dolayısıyla kızartma olayını da sevmiyorum, her yer yağ vıcık vıcık bide çıkmaz pöfff!

Bide yatağımda yatılması konusu var. Bu yatacak olan kişinin temizlik derecesiyle alakalı değil. Eğer sevdiğim biriyse isterse 1 aydır yıkanmamış olsun, yine de rahatsız olmam ama sevmediğim biriyse yeni duş almış olsa bile yatmasın yatağıma piss nalet! Aynı durum bardak çatal tabak paylaşma mevzusunda da geçerli. Ben ki arkadaşlarımla aynı dondurmayı yalayabilen insanım, tiksinmek kitabımda yok ama sevmediğim biri çatalının ucuyla yemeğin tadına baksın hele tabağı olduğu gibi çöpe atasım geliyor.

Üniversite yıllarım boyunca yurtta kaldım ve çok değişik bir sürü oda arkadaşım oldu. Bunlardan biri acayip titiz, düzenli bir kızdı görüntü itibariyle. Yani temizlik yaptığında sandalyeyi ve masayı çekip altını süpürmeden ne kadar titiz olunabilirse... Ama görüntü düzenli olmalıydı kesinlikle. Ders çalıştığımda kitap defterleri belli bir sırayla açık ve üst üste bırakırım ki çalışmaya döndüğümde kaldığım yerden devam edebileyim (bazen 3 gün sonra çalışmaya dönebilirim ama olsun) Ve her seferinde bu çok düzenli arkadaşımız benim masamdaki bütün defter kitapları üst üste dizip kalemleri kalemliğe yerleştirip odayı toplardı! O kadar sinir oluyordum ki bir gün dayanamadım patladım ve o da benim dağınıklığımla ilgili doluymuş meğersem, o da patladı. Sonuç olarak masamın dağınıklığını umursamaması ve benim odanın kalanını daha toplu tutmaya çalışmam konusunda anlaştık. Yani size göre düzensiz olabilir ama bana göre orada da bir düzen var. Bir rahat verseniz lütfen!

Yani demem o ki temiz değilim evet, ama takıntılıyım. Benim bu takıntılarımı bilmeyip sonra sinirlendiğimde “amaaaan çok da temizlikten anlarsın ya zaten hemen sinirlen pis oldu diye” cevabını verenlerin suratına bi taane patlatasım geliyor. Çok mu aşırı? Evet. Ama ben böyleyim yani naapalım. Beni böyle sev! :P

16 Mart 2013 Cumartesi

Bin Pişmân

Üzerine sifon çektiğim nice balıklar var,
geceleri kabuslarımda beni kovalayan
ve bir çarmıh misali ruhumu geren korkular...

Kaç defa tövbe etmem gerek atmak için bu acıyı içimden,
kaç kez karşılaşmam gerek hatalarımla,
önümde heyulâ gibi yükselen bu duvarla...

Balıklar canlanır mı pişman olsam,
dönerler mi akvaryumlarına?
Bu kanalizasyon patlağı nasıl temizlenir hayattan?
Tövbe kapısı, ihtiyaç kapısı, neden görünür değil bana?
Neden tövbelerim hükümsüz,
bir toplama işlemindeki sıfır kadar...

Hüviyetsizleşmek böyle bir şey demekki.
İç acıtan, omurganın kırıldığını sanmana sebep olan...
Kaçmak yok, yüzleşmeye devam,
Dahasına yüzüm kalmayana kadar...